Bozkır ilçemizin Tepearası mahallesinde, Torosların eteklerinde kurulmuş kıl çadırın gölgesinde, yaşadığımız sıra dışı bir günün anılarıyla karşınızdayız.
Göç eden Sarıkeçililer Derneği Başkanı İbrahim Yagal'ın çadırında, 18 Ağustos 2016 tarihinde toplanmıştık. Kışı Akdeniz sahilinde, yazı da Orta Toroslarda Konya'nın yüksek yaylalarında geçiren konargöçer Sarıkeçili Yörüklerin misafiriydik. Onların sorunlarının da konuşulacağı, tanışma ve kaynaşma amaçlı bir panelde, davet edilen konunun tüm paydaşları bir araya gelmişti.
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğümüzle birlikte Bozkır Kaymakamlığının desteklediği, Güneydoğum Derneğinin organize ettiği panelde, Yörükler konusunda kamuoyu duyarlılığının arttırılması hedeflenmişti. Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu Sucuka'nın yönetim heyeti ve misafirleriyle birlikte katıldığı panelde, Bozkır Kaymakamı Mustafa Demir ve İl Müdürlüğümüz adına Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürümüz Bilal Kale ile birlikte çok sayıda davetli yer alıyordu.
Her biri farklı yaylada olmasına rağmen, uzak yakın demeden çıkagelen Yörükler arasında, bize sürpriz yapan konuklar vardı. Tam 13 yıl aradan sonra Guş Ali ve ata dostu Musa Yagal'la kucaklaşıp hasret gidermek nasip oldu.
Doğanın tam ortasında, kıl çadırın gölgesinde aynı duyguları paylaşan seçkin bir insan topluluğundan çok güzel mesajlar çıkıyordu. Kültürlü, heyecanlı ve duyarlı insanlar tanıdım orada. Yörüklerin derdini kendine dert edinmiş, düzenledikleri çalıştaylardan çıkan sonuçları bir kitaba dönüştürüp, kamuoyuyla paylaşmak için yollara düşmüş gönül erleriyle hasbihal ettik…
Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu Sucuka; sivil toplum teşkilatlarının önemini vurguladıktan sonra, bir coğrafi bölgemizin adını derneğe koyarken etnik bir ayrım falan gözetmediklerinin altını özellikle çizdi. Sosyal ve ekonomik sorunların daha fazla etkili olduğu bu bölgemizde zor yaşam koşullarının cenderesinde ezilen insanların hayatına dokunmak istediklerini, bu arada kendilerini konargöçer Yörüklerin arasında buluverdiklerini söylüyordu. Göçerlerin hayatında, hem doğu ve güneydoğuda, hem de Toroslarda benzer zorluklar olduğunu, onların sorunlarını dinleyerek gerekli mercilere ulaştırmak istedikleri için harekete geçtiklerini ifade etti. Kısa zamanda toplumda yankı bulan çalışmalar yaparak, Yörüklerle ilgili Mersin'de ve Ankara'da geniş katılımlı çalıştaylarda konunun muhataplarını buluşturmuşlar ve bir kitapta topladıkları bilgileri halka ulaştırmaya başlamışlar. İşte biz de o hedef kitlenin arasında, panele katılarak bilgi ve belge paylaşımından nasiplendik.
Döndü Can adında, soyadı gibi bir can kardeşimizle tanıştık bu arada. Nasıl tarif etsem bilmiyorum, ele avuca sığmaz atom karınca gibi bir Yörük kızı desem yeridir herhalde. Keçi güde güde, deve çeke çeke okumuş, Mersin Üniversitesinde öğretim görevlisi olmuş, tarih ve kültürümüze kendini adamış genç bir akademisyenimiz. İbrahim Yagal'ın Bey çadırında o gün hizmet edip misafirlere kendi eliyle yemek ikramı yaparken, bulaşık yıkarken, doğal Yörük kıyafetlerinin içinde çok mutluydu. Bir yandan açık hava mutfağı ile çadırlar arasında koştururken, bir yandan da panel ve çalıştaylarda yaptıklarını, gelecekle ilgili beklentilerini dile getiriyordu. O sempatik ve doğal haliyle, mütevazı davranışlarıyla hepimizi etkileyen Döndü Can'ı hiç unutmayacağız…
Göç Eden Sarıkeçililer Derneği Başkanı İbrahim Yagal, Bozkır Kaymakamı Mustafa Demir ve panelde konuşma yapan herkesin ortak dileği; Yörük kültürünün devam etmesi ve tüm sorunlarının çözüme kavuşturulması yönündeydi. Çocuklarının eğitim sorunlarına çare bulunması, otlak ve yaylakların daralması ve göç yolunda önlerine çıkan engeller hakkında konuşuldu ve çözüm önerilerine kafa yoruldu. Toplantının sonunda misafirlere günün menüsü kavurma ve yörük yahnisi ikram edildi. Bu arada Guş Ali herkesi Aladağ'da kendi çadırına davet ediyordu. Güneydoğum Derneğinden katılan misafirlere Mavi Tünel projesini gezme programı yapıldığı için Şube Müdürümüz Bilal Kale'nin rehberlik edeceği ekibe veda edip ayrıldık. Bizim rotamızda Guş Ali'nin obası vardı.
Torosların son gezgin yüreği Zeki Oğuz ve Sadık Oturanç Hocamla Balcılar üzerinden Aladağ'ın zirvesinde, Mantarlık denilen mevkide kurulan Guş Ali'nin çadırına ulaştığımızda gün inmek üzereydi. Üç çadırdan müteşekkil Guş Ali Obasının yayla olarak seçtiği Mantarlık, Orta Torosların zirvesiydi. Akşam menüsü domatesli pilav gara tavada, sacayağının üzerinde pişerken ateşin kızılı, kıl çadırın yüzeyinde oynaşıyordu. Sofranın temel taşları ayran, yufka ekmek ve soğan yerlerini almıştı. Hatice Ana'nın elinin değdiği yemeklere doyum olmaz diyen Zeki Oğuz çok haklıydı. Pilavın ardından aynı ateşte sırlı çaydanlığa çay demlenmek üzere korun üzerine sürülmüştü. Yörük keçesinin üzerinde, sırtımızı dayadığımız ala çuvallara yaslanıp günün yorgunluğunu atıyorduk…
Günlük yaşamın tüm gailesiyle bir kıl çadıra sığdırıldığı bu özgün hayatın, acaba son temsil heyeti bu insanlar mı olacak?!
İnsanın yüreğini daraltan bu soruyu, kendime bile sormak içimden gelmiyor. Bin yıldır Anadolu'da dolanan efsane azalarak, tükenerek tarihin üstüne yürüyor. Guş Ali'nin en küçük torunu Tusem, zeytin gözleriyle bize gülümserken, Toroslar öksüz yetim kalmasın ne olur diyerek içimden dua ettim. Veda vakti gelmişti. Dolunayın şavkı Aladağ Vadisine düşerken yola koyulmuştuk…
Gecenin ilerleyen saatlerinde evime ulaşıp yatağıma uzandığımda, günün anıları tekrar canlanıyordu hafızamda. Yörükler hakkında bir muhasebe yaptığımda, biz ne yapabildik bu insanlar için, meselenin neresindeyiz diye sorular sordum kendime. Devlete neredeyse sıfır maliyeti olmasına rağmen, önemli oranda katma değer üreten milletin efendilerine gölge etmesek, başka ihsan istemeyecekler galiba. Ellerindeki gen kaynakları o kadar kıymetli ki, bedeli hiçbir maddi değerle ölçülemez. Keçi sürüleri de kendileri gibi, dört duvar arasında tutmaya kalktığınızda yaşayamayacaklar belli!
Elimden gelen bu, yazarak gönüllere sevgi tohumu ekmek…
Umarım yeşerir…
M. Yavuz ÇOLAK