Çamlıca hasreti dile gelmiş: "Köyümün baharlarını göremeden büyüdüm"
Hüyük'te çileğin yol hikâyesinin ardından, bugün de Çamlıca'nın öyküsüyle huzurlarınızda olacağız değerli okuyucular. Adı bile güzel çağrışımlar yapan bir Anadolu beldesinden sizler için derlediğim unutulmaz anılara şahit olacaksınız. Gördüğüm en alımlı, aroması ve rengiyle insanı büyüleyen çileğin yeni adreslerinden birinde, Çamlıca'dayız.
Çamlıca; Hüyük ilçemize bağlı, tarım ve hayvancılık ağırlıklı olmakla birlikte son yıllarda devreye giren çilek üretimiyle geçimini sağlayan bir yerleşim alanı. Eskiden gurbete, tarım işçiliğine yoğun göç veren de bir yer ayrıca. İlk gördüğümde, işte yaşanacak yer dediğim başucu dağ, ayakucu ova yemyeşil bir yöre. Şu köy ve kasabalara mahalle demeye dilim bir türlü alışamadı arkadaş, ne yalan söyleyim hiç hoşuma gitmiyor, yazı dilini de bozuyor. Mahalle deyince şehrin sanki içindeymiş veya kenar semtinde yer alıyormuş gibi bir algı oluşmuyor mu sizce de? Hâlbuki Çamlıca ile Konya arasında en az 80 km ve Hüyük ile arasında herhalde 20 km mesafe vardır. Neyse bunlar büyüklerin işi ama gönlümden geçeni de söylemeden geçemedim.
Çamlıca'ya varışımızda kalabalık bir grup karşıladı bizi. Hüyük Kaymakamı Bayram Türker ve İlçe Tarım Müdürü Yücel Doğan'la buluşup doğrudan çilek tarlalarına yöneldik. Tarlasında röportaj yaptığımız üretici Ali Osman Gündoğdu bize döndü: "Herkes dilediği kadar çilek koparıp yesin, helaldir. Hiçbir kimyasal yok, ilaç yok, tamamen doğaldır. Gönül rahatlığıyla, hem de yıkamadan yiyebilirsiniz, bu tarla bizim değil sizindir" demişti. Bu cömertlik, bu gani gönüllülük insanı duygulandırıyor gerçekten. Genlerimizde var bu hasletler ve varını yoğunu gözünü kırpmadan misafiriyle paylaşan yüce gönüllü bir milletiz biz. Gurur duymamak elde değil.
Bu arada, görkemli irikıyım çilekler kırmızının en albenili tonlarıyla yüzümüze gülümsüyor gibiydi. Halkımız arasında 'İri çilek hormonlu olur' kanaati yaygındır biliyorsunuz. 42 Konya Televizyonuna açıklama yapan Kaymakam Bayram Türker Bey, tüm kuşkuları ortadan kaldıracak açıklamalar yaptı ve herkesin kafasını rahatlattı. Mikrofon tutmak bana düştüğü için söylediklerini hafızama kaydetmiştim. Çileğin iriliği, tamamen üretim için seçilen çeşitle alâkalı bir husustur dedikten sonra; verimi yüksek ve kaliteli çeşit arayışlarının sonunda bu noktaya gelindiğini söyledi. Çiftçinin bilinçli üretim yaptığını, güvenilir ve gönül rahatlığıyla tüketilebilecek ürün yetiştirdiğini, bunları başaran Hüyük çiftçisiyle gurur duyduğunu belirtti. Bizde bu açıklamalardan sonra, inanılmaz bir tat ve aromaya sahip o Çamlıca Çileğini dalından koparıp yemenin keyfini yaşadık. İyi ki oruca başlamadan önce gitmişiz oraya, yoksa nefsimizle mücadelemiz zorlu geçecekmiş. Geçmişlerinin ruhuna değsin Ali Osman Amca, bir olan bin olsun, ürününüz bereketli kazancınız bol olsun. Görüp yaşadıklarımdan sonra şunu söyleyebilirim rahatlıkla; bir zaman sonra ülkemizde herkes Hüyük adını ezberleyecek, buna inanıyorum. Seçici olan her tüketici pazarlarda marketlerde Çamlıca, Çavuş, Suludere Çileğini ısrarla arayacak…
Çilek ne kazandırdı Çamlıca'ya ve sizlere? Diye sorduklarımdan biri vardı ki; söyledikleriyle insanı sarsıp, kendine getiriyor resmen. Bu kavruk Anadolu insanını tanımalı okuyucum. Adı Bekir Kurt; Çamlıca'yı tanıtmak için kurulan derneğin başına getirmişler onu, kırklı yaşlarda daha fakat ak saçlılar gibi konuşuyor. Karşıda bir tarlanın kenarında kurulmuş, büyükçe bir naylon çadır gösterip: "Eskiden öyle bir ortamda barınmak için bazen iki aile aynı çadıra sığınmak zorunda kaldığımız olurdu. Aylarca yaban ellerde, çetin çalışma koşullarına aldırış etmeden nafakamızı kazanmak için çalışırdık. Çeken bilir o gurbetin kahrını. Eşim köyümüzün baharlarını göremeden büyüdüğünü söyler! Ekinler hiç gözümün önünde büyümedi, dalından bir çağla koparıp yemek nasip olmadı daha der. Bu çocukluğumuzun, 30 senemizin gurbette tarım işçiliğinde geçtiğinin kanıtıdır. Ekinler çıkmaya, tarlalar yeşermeye başladığında, biz de ailecek yollara düşerdik. Döndüğümüzde harmanlar kaldırılmış olurdu. Düşünün artık, ortalama beş ay yurdundan yuvandan uzaktasın ve köyünün baharından bile mahrumsun! İşte çilek bize bunları kazandırdı, doğduğumuz yerde doyabiliyoruz artık, sebep olan herkese dua ediyoruz" dedi.
Çamlıca kendi yağıyla kavrulmaya, geçimini daha iyi noktalara taşımaya başlamış anlaşılan. Çok eski bir yerleşim yeri olan bu şirin beldede bugün 1700 kişi yaşıyor. 200 çiftçi ailesi ortalama 600 dekar alanda çilek üretimiyle uğraşırken, 300-400 büyükbaş ve 1500 küçükbaş hayvan varlığına sahip üreticiler de ekonomiyi ayakta tutuyormuş. Eski adı Kınıkali, daha sonra Kısıklı ve Kırıklı adıyla anılmış ve en sonunda 79-80'li yıllarda çevreye dikilen çam ağaçlarından da ilham alınarak 'Çamlıca' adını almış. Şuan o çamlar öyle bir manzara sunuyor ki; ismine bu kadar yakışan yer zor bulunur…
Çamlıca'da gördüklerim ve yaşadıklarım, dağlara taşlara kazınması gereken bir sözü hatırlattı bana: "Çalışmadan, üretmeden, alnını terletmeden hazır yemeye alışan milletler; önce şerefini ve istikbalini, sonra da istiklalini yitirmeye mahkûmdur" Bu sözlerin muhatabı onlar değil tabiki. Çalışıp üretmeyen, tarlasını ekmeyen, köyünü toprağını terk edenlere örnek olsun bu insanlar diyor; memleket ekonomisine can veren, katma değer üreten o güzel insanları saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
M.Yavuz ÇOLAK