Bir Önder Çiftçi Öyküsü…
Ramazan ayında, Temmuz'un kavurucu sıcağında, Bardaslı Abdullah Dayının çağrısı bizi yollara düşürmüştü. Deneme üretimine giriştiği yeni bir nohut çeşidiyle ilgili bir haber yapmamız için bizden yardım istemişti.
Abdullah Küçükçetin, eski adı Bardas olan Alanözü'nün önder çiftçilerinden olup, Toroslar'ın kısıtlı imkânlarında güzel işlere imza atan babacan bir adam. 60 yaşını çoktan geçmiş, fakat gençlere taş çıkartan Toroslar'ın bu sempatik ihtiyar delikanlısına 'Abdullah Dayı' diye hitap etmek yanlış olmaz umarım. Yenilikçi, denemekten korkmayan, bilgi ve teknolojiyi kullanan bir çiftçi modeliydi karşımızdaki. Kendisini çok güzel, bakımlı bir bağ tesisinin yanı başında bizi beklerken bulduk. Daha birkaç sene önce kurmuş olduğu yüksek sistem bağ tesisi görülmeye değer doğrusu. Toplam 11 dekara kurulan bağda bu yıl ürün yüz güldürecek gibi görünüyor; asmalar oldukça yüklü ve bakınca insanın gözü gönlü açılıyor. Bağda dolaşırken insanın ruhu dinleniyor resmen, kıpkırmızı toprağa yemyeşil asmalar öyle bir yakışıyor ki, içinden çıkasınız gelmiyor.
Tanışma faslından sonra bağda fotoğraflar çektik ve tesisle ilgili bilgileri ajandamıza not ettik. Ardından Abdullah Dayı'yı da aracımıza alıp başka bir araziye, yani bizi davet ettiği nohut tarlasına yöneldik. Bir tarafımız yeni biçilmiş buğday tarlaları, öbür tarafımız yeşil mahsullerin yer aldığı bir koridordan geçip, içinde şanlı bayrağımızın dalgalandığı bir tarlaya yöneldik. Bağda bir ağaç direğin ucuna takılı at kafası dikkatimi çekmişti. Bu defa tepesinde bayrağımızın dalgalandığı direğe eski kıyafetlerle yapmış olduğu korkuluğu görünce; Abdullah dayı nazara, kurda kuşa her türlü tedbiri almış dedim içimden. Yaklaşınca, başka nohut tarlalarında gördüğümüz ürünlere benzemeyen, verimi yüksek olduğu bariz şekilde belli bakımlı bir tarlaya geldiğimizi fark ettik. Konuyu bilen ekip arkadaşlarımla ürünlerin arasında dolaşıp, onların değerlendirmelerini aldım. Çok başarılı bir deneme olduğunu söylediler.
Koyu gölgeli, ulu bir pelit ağacının gölgesinde oturup, Abdullah Dayı'yı dinledik. Toprak Tv'yi izlerken 'Askan' isimli nohut çeşidi hakkında söylenenler dikkatini çekmiş. Konuyu biraz araştırdıktan sonra, Konya'da tohumculuk firmalarıyla irtibata geçip 10 dekar alana ekim yapmak üzere Askan tohumu buldurmuş. Bizim şuan tarlada gördüğümüz nohudun yeni adını da kendince belirlemiş ve artık 'Askan Bardas' bunun adı diyor. Ellerindeki mevcut eski tohumları ekerek, daha önce aynı tarlada dönümden ortalama 130-150 kilogram nohut alıyorduk dedi. Bu yıl ise dönümden rahat 500 kilogram nohut hasat edeceğini umuyor ve iddialı olduğunu söylüyor. Bu gerçekleşirse eğer, yöre için müthiş bir gelir kapısı açılacağına inanıyor. Bizden, ürünü tarladayken görüp fotoğraflarını çekmemiz için yardım istemiş. Hasattan sonra tüm verim bilgilerini de basın ve bizimle paylaşmak istediğini, Konya çiftçisinin bu nohut çeşidi hakkında bilgi sahibi olmasını istediğini söyledi. Birde Askan Nohut'un ekim zamanının on birinci ay olduğu söylenmiş kendisine, fakat ben ikinci ayda ekimini yaptım sonuç bu oldu diye de ilave etti…
Bu sohbetin ardından Abdullah Dayı bizi, 1000 yaşını geçmiş bir ardıç ağacını görmek üzere yüksekçe bir tepeye götürdü. Ardıcın yaşını duyunca bir heyecan dalgası sarmıştı beni. Anadolu'ya ilk ayak basan ataların şahidi, mukaddes bir anıtın gölgesinde oturup hülyalara daldığınızı düşünün. Görmek, o duyguyu yaşamak nasip oldu işte bize. Çok etkilenmiş, hatta büyülenmiş gibiydik. Çatal yürek gibi iki gövde birleşip, asırlara meydan okumuşlar resmen. Anadolu'ya vurulan mühür budur işte dedim görünce. Gövdesinin önüne yan yana üç tane bank sığıyor. Yani on iki kişi önüne oturup, sırtını yaslayabilecek kadar görkemli bir ağaç! Yöreye yolu düşen mutlaka uğrayıp görsün, tarif edilmez yaşanır cinsten. Çoluk çocuğu alıp tam pikniğe gidilecek yer. Alanözü'nün yanı başında hemen. Güneysınır Kaymakamlığı ile İlçe Tarım Müdürlüğü; Mevlana Kalkınma Ajansının desteğiyle anıt ağacı turizme kazandırmak üzere bir proje yapmışlar ve çevre düzenlemeleriyle birlikte hayata geçirerek herkesin duasını alacak mükemmel bir sonuca imza atmışlar. Emeği geçen herkesin eline ve yüreğine sağlık, sizleri hep minnetle anacağız…
Ramazanda seyahatin zevkini çıkaramıyor insan, fakat güzelliklere şahit oldukça bol bol hayal kuruyorsunuz. Ağzım açılsın ilk fırsatta buralara kendimi atacağım diye diye avutuyorsunuz kendinizi. Ramazanda işinin gereği bolca seyahat eden bir arkadaşım: "Abi şu yol boylarındaki çeşmeler var ya; onların gözüme bu kadar güzel göründüğünü bilmezdim, bayramdan sonra inşallah her birinin başında durup kana kana içeceğim" diyordu. Dolu dolu geçen bir günün ardından, yorgun argın ama mutlu ve huzurlu eve dönerken, gönlümden geçenleri de seslendirerek bitiriyorum. Toroslar çok özel, kutlu bir dağ gibidir gözümde. Her köşesi sırlarla doludur adeta. Vadilerinde, doruklarında nimetler gizlidir. İçinde barındırdığı her canlıya ana gibidir. Bağıyla bahçesiyle, kurduyla kuşuyla, havası suyuyla orası bizim gen kaynağımızdır. Bin yaşını geçmiş o ulu ardıç bunları düşürdü aklıma. Ardıç çok asil, çok özel bir ağaçtır; bilir misiniz acaba 'Cırık' diye anılan bir de ardıç kuşu var, o olmadan doğada yetişemiyor! Cırık ardıç tohumlarıyla beslenir, sonra o tohumları midesinde özel bir salgıyla kaplar ve dışkısıyla yeniden doğaya iade eder. Tohumlar ancak bu işlemden sonra çimlenir ve yeni bir ardıç ağacına dönüşebilir. Allah'ın şu muhteşem sanatına bakar mısınız? Rabbim şu âlemde canlı cansız her varlığı birbirine muhtaç yaratmış! Aman ha! Cırıkları öldürmeyin…
M. Yavuz ÇOLAK