Bereket pınarımız Aladağ Vadisinin pazarlarda boy gösteren ürünleri arasında pek görmeye alışık olmadığımız bir ürünü var ki; bugüne kadar yazılı ve görsel basında yeterince haber olmadığından olsa gerek, fazla bilinmiyor.
Konya'da Antep fıstığı da yetiştiriliyor desem, birçok insanımız inanmakta zorluk çekecek biliyorum.
Aladağ Vadisi hakkında yazdığım, ürünlerini tanıttığım yazılarımı okuyanlar bilir. Bereketli topraklara sahip bu vadinin fıstığı hariç, ne gördümse dilim döndüğünce anlattım şimdiye kadar. Yeterli bilgi toplayamadığım için bugüne kadar hep ertelediğim Antep fıstığı üzerine de bir yazı yazmanın vakti geldi artık.
Hayli ilginç bir yol hikâyesi var bu müstesna ürünün. Aladağ vadisine ne zaman ve nasıl girmiş, kimler bu işe ön ayak olmuş merak ediyordum.
Özellikle fıstık hasadının yapıldığı döneme denk getirip, hem üreticilerden bilgi almak hem de fotoğraflarla haberi desteklemek için Eylül ayını beklemiştim. Şansım yaver gitmiş, Aladağ Vadisine batı girişinden dalıp Yağcı Köyünün arazilerine ulaştığımızda, aradığım insanlar karşıma çıkıvermişti. Yanımda Yağcı'da doğup büyümüş, emekli Ziraat Teknikeri Abdurahman Işık abimiz de vardı. Yöre hakkında bilgisine başvurduğum önemli bir kaynak olduğu için Antep fıstığı hakkında neler bildiğini ilk ona sormuştum. Yolculuğumuz boyunca anlattıklarını hafızama kaydediyordum.
Köy önünde 'Harap' dedikleri mevkiye geldiğimizde, eşi ile birlikte topladıkları fıstıkları ayıklarken bulduğumuz Raşit Altındaş'la oturup Antep fıstığının tarihçesi üzerine sohbet ettik. 62 yaşında olduğunu söyleyen Raşit Altındaş'la Abdurahman abimizin bilgileri örtüşüyordu. Her ikisi de, gölgesinde oturduğumuz yaklaşık elli yaşındaki fıstık ağaçlarına ilk aşılama çalışmaları başlandığında biz daha çocuktuk diye başladılar söze…
Bizim yöremizde 'Çıtlık' adıyla bilinen 'Menengiç' üzerine aşılanan Antep fıstığı, her bölgede yetişmiyormuş. Sıcak iklimi seven çok kıymetli bir ürün olduğunu, Aladağ Vadisinde sadece güney yamaçta yetişebildiğini söylüyorlardı. İlk fıstık aşılamalarına 1967-68 yıllarında başlanmış. O zamanki adıyla Konya Ziraat Müdürlüğünün hayata geçirdiği projeyle, Aladağ Vadisinde bolca yetişen Menengiç ağaçları aşılanmaya başlamış. Antep yöresinden alınan aşı kalemleri, yine o bölgeden getirilen aşılama uzmanları tarafından yapılmış.
Uygulama sahası olarak seçilen Yağcı Köyünde, tüm köylüler işin içine dâhil edilerek imece usulüyle herkes görev almış. Çalışan aşı ustaları ve görevlilere sırayla günlük yemek veren köylüler, projeye destek verse de ilk zamanlar bu işe soğuk bakıyormuş. Gelişmeleri adım adım takip ederek, yıllar içerisinde fıstık aşılarının tutacağı anlaşılmış ve sahiplenmeye başlamışlar. İlk dönemler muhtar heyetinin topluca bakımını üstlendiği fıstık ağaçlarının yine imece yoluyla köylüler tarafından bakımı tımarı yapılmış. Daha sonra köylünün işi daha iyi sahipleneceği düşünülmüş ve hane başına bölünerek teslim edilen fıstıklar vatandaşa tahsis edilmiş. Artık kendi malı olduğunu gören üreticiler, daha inançlı bir şekilde ağaçların bakımını zamanında yapmaya başlamış ve bugüne getirmişler.
Aladağ fıstığının aroması, yağ oranı, yeşil iç kısmın albenili olması gibi çok üstün özelliklere sahip olduğunu Antepli alıcılar söylüyormuş. Baklavacılık sektöründe aranılan marka olmuş Aladağ fıstığı. Bunları duymak çok güzel, insana onur veriyor gerçekten.
Abdurahman Işık, Aladağ Vadisinde başka köylerin sahalarında da denenen fıstık aşılamalarından randıman alınamadığını söyledi. Mesela kuzey yamaçlarda fıstık olsa bile içini dolduramıyor, çünkü Antep fıstığının istediği yeterli sıcaklığa ulaşılamıyor demişti. İlk aşılama yapılan dönemi çok iyi hatırlayan Abdurahman Işık, ustalara çok yemek götürdüm diyordu. O zaman getirilen ustaların bu işin tam uzmanı bilgili adamlar olduğunu, Menengiç ağaçlarında aşılanacak dölleyici erkek ve dişi anaçların seçiminde çok titiz davrandıklarını anlattı. Köyüne toprağına sevdalı Abdurahman Işık Abimizin çok iyi bir ziraatçı olacağı taa o zamandan belliymiş…
Pazarı oluştu mu peki bu işin diye sorduğumda, Raşit Altındaş ürettikleri fıstıkları peşin 22-23 liradan satabildiklerini, Antep'ten gelen alıcılar tarafından toplandığını söyledi. Fıstığın hasadı, kurutulup işlenmesi ve fırınlanması gibi bir dizi meşakkatli işi olduğunu anlatırken, bazı konularda dolu olduğunu gördüğüm Raşit Abi ile dertleştik biraz. "Biz bu yaşta çalışıp üretiyoruz bak, insanlarımız tembelleşti, gençler sahiplenmiyor beğenmiyorlar tarla işlerini. Şehirlere toplandı herkes, köyler boşaldı, böyle olmaz çalışmak üretmek lazım. Ben muhtarlık yaptım bu köyde, eskiden herkes çalışırdı, birkaç fakire devlet yardım falan gönderdiğinde, o insanlar utanır sıkılır, hakkı olan o yardımı alırken kıpkırmızı olduklarını görürdüm. Şimdi öyle insanlar kalmadı, versen dünyayı götürür şimdikiler, çalışmak lazım kardeşim böyle olmaz yahu…"
Altına imza atılacak değerli tespitler yapıyordu, Aladağ insanı farklı oluyor gerçekten. Karıncalara benzetiyorum ben bu yörenin cefakâr ve fedakâr insanlarını. Onların kazancı alın teri çok helal ve kutsal. Bereket taşsın ordan inşallah. Geçen yıl ağır darbe yemişler, fırtına sel ne var ne yok alıp götürmüş, Aladağ Vadisi öksüz yetim kalmıştı. Devletimiz elinden tuttuğu çiftçisinin yardımına koşup yaralarını sarmaya çalışmıştı. Geçen yıl seferber olan kurumumuz hasar tespitinde gece gündüz çalışarak mağdur olan üreticilere hizmet etmişti. Ve bunu ancak Aladağ İnsanları yapar dediğim, yaşanmış bir de anı eklemek istiyorum buraya. Geçen yıl hasar tespitine gidilen köylerden birinde, çiftçiler bu imtihanı yaşamak istediklerini ve devletten gelecek yardımı istemediklerini söylemişler ve dediklerini de yapmışlar! Bunu riya olur diye de duyurmak istememişler ve ben de köyün adını yazmıyorum. Helal olsun, böyle insanlar var çok şükür ülkemde…
Yazı çok uzadı, fakat belgesel gibi konular olduğu için hiçbir şeyi eksik bırakmak ta istemiyorum. Bu Antep fıstığını Aladağ Vadisine kim ya da kimler getirmişti. İcat çıkarmak gibi bir iş bu, insanların aklını yatırmak, heveslendirip inandırmak kolay iş değil. Eski devirde olan işleri danıştığım, sağlam bir kaynak var çok şükür. Yaşayan efsane diyorum ben ona, 60 senelik gazetecimiz Seyit Küçükbezirci'den duyduğumuza göre; Hasan Mirza adında, deli bir Ziraat Müdürü vardı, böyle işler onun başının altından çıkardı demişti. Ben de içimden, ne varsa delilerde var zaten demiştim…
Bu konuların dile geldiği bağda, şöyle durdum etrafıma dikkatli bir şekilde baktım; önümde fıstık ağacı yüklü, sağımda kiraz ağacı, solumda erik ağacı ve geçen senenin de hakkını verircesine gelin gibi süslenmiş üzüm bağlarının tam ortasındayım. Yağcı'nın o meşhur 'Göğüzüm'leri öyle cazibeli ki; koparmaya kıyamıyor insan. Ne diyeyim Aladağ Vadisi sana? Sen kazan, biz kepçe; Allah iyi ki benim yurdumda yaratmış seni…
M. Yavuz ÇOLAK