Kızılderili Şef Seattle: "Son Ağaç kesildiğinde, Son nehir kuruduğunda, Son balık öldüğünde. Beyaz Adam; paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!"
Konuya, neden bir Kızılderili Şef’in söyledikleriyle girdiğim, yazının derinliklerinde daha iyi anlaşılacaktır ama doğaya saygısından emin olduğum toplum, hâlâ Kızılderililerdir benim gözümde. Nesilleri neredeyse tükendi, fakat yaptıkları ve söyledikleri unutulmadı. Dünya’yı parmağında oynatan Amerikalılar bile en azından onların hakkını teslim edip, yaptıkları filmlerde de olsa Kızılderililerin doğa sevgisini öne çıkarıyorlar…
‘17 Haziran’ günü Dünya’da 1994’ten buyana çölleşmeyle mücadele günü ilan edilmiş olup, ülkemizde de 10-17 Haziran günleri ‘Çölleşmeyle Mücadele Haftası’ ilan edilerek bazı etkinlikler düzenlenmektedir. Bu etkinlikler kapsamında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı kuruluşlardan; Konya Toprak Su ve Çölleşme ile Mücadele Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’nün düzenlediği panele katılmıştım.
10 Haziran 2013 tarihinde düzenlenen ve Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinin konuşmacı olarak katıldığı panelde ‘İlahi Dinlerde Çevre ve Ağaç Sevgisi’ anlatıldı. Kurum Müdürü D.Ali Çarkacı, açış konuşmasında çölleşmeye bağlı gelecekte yaşayabileceğimiz sorunları dile getirirken; birleşmiş milletlerin yayınladığı raporları kaynak göstererek dikkatimi çeken önemli bir cümle sarf etti. “2050 Yılına kadar dünya nüfusunun 9,1 milyara ulaşacağını hesaplarsak, gıda ihtiyaçları da buna bağlı olarak %70 oranında artacak; dolayısıyla ya yeni tarım alanları açmamız ya da mevcut alanlarda yoğun tarım yaparak verimi artırmamız ve açığı kapatmamız lazım” demişti. Düşündüm kaldım; yaşlı dünyamız ve yorgun topraklarımız acaba bu yükü kaldırabilecek mi?!
Çarkacı, bir de sevindirici haberle; Erozyon ve Kuraklık İzleme, Tahmin, Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin Karapınar’daki sahamızda, KOP Eylem Planıyla birlikte programa alındığını müjdeleyip sözü panelistlere bıraktı.
Panel oturumuna geçildiğinde, Doç. Dr. Hayri Erten, İslam’da insan ve sosyal çevre ilişkisi üzerinde durarak; çevre unsurunun içinde, tek vazgeçilemeyenin insan olduğunu söyleyerek başladı konuşmasına. “Toprak-Dağlar-Bitkiler-Hayvanlar-İnsan; bunlar sırasıyla yaratıldı” dedikten sonra, insanın çevreye topluma olan sorumluluklarını dile getirdi ve “Tek kalemiz insanlarımızı iyi yetiştirmeliyiz” diyerek sözünü bağladı.
Panelistlerden Doç. Dr. Fikret Karapınar da Sünnetullah üzerinden konuya devam ederek; “Biz yıllardır din ile mesafeli bir toplumduk, hâlbuki her işin temelinde yine din var” diyerek girdi söze ve çok güzel bir başlık attı konuya: ‘Evrende Denge ve Sünnette Çevre’
“İnsan kâinatın sahibi gibi davranıyor ama insan kâinatın sahibi değil ki; geçici bir varlıktır” deyip sözü israf konusuna getirdi. İsraf deyince sadece ekmek israfı akla gelmesin diyerek toplumu uyaran Fikret Hoca: “Yıllardır suyumuz sınırsızdır diye bir algı vardı, hâlbuki sınırsız değilmiş! Çevre ve israf ilişkisi çok bozulmuş durumda, her şeyde aşırı israf var!” dedi. Avlanırken bile şirazeden çıktığımızı hatırlatarak, hepimizi hayvanları, ağacı, toprağı, suyu ve çevreyi korumaya davet edip: “Bir ağaç kesiyorsanız, yerine bir ağaç dikin diye buyuran bir peygamberin ümmetiyiz biz” diyerek konuşmasını tamamladı.
Panelin son konuşmacısı Yar. Doç. Ali Öge ise; dinleyicileri sarsıp kendine getiren cümleler kurarak, Yüce Allah’ın sorumluluğu insana verdiğini hatırlattı ve: “Allah insanı halife olarak yarattı, çevre sorunlarında sorumlu biziz! Din hayatın merkezine oturtulmalı; dini yaşamak demek, sadece namaz-niyaz, oruç değildir! Emanet edilenler sadece evlatlarımız değildir; çevre de bize emanettir, kimse bunu bilinçsizce kullanamaz! Hep maddi kirlilikten bahsediyoruz amma manevi kirlenmeyi atlıyoruz. Su kirlenirse! Onu nasıl bir temizlik aracı olarak kullanacağız?” dedikten sonra şükürsüz bir topluma dönüştüğümüzün de altını çizdi. Konuşmasını, slogan haline getirilebilecek sözlerle tamamladı: “Vazifemiz icabı çok yağmur duasına çıkarız ama aslında şükür duasını daha çok yapmalıyız. Ne olur; amelimizle şükrümüzü dinamitlemeyelim!”
Toplumun irşadı hayati bir meseledir; bizleri aydınlatan değerli ilim adamlarımıza minnettarız, panelin düzenlenmesine emeği geçenleri kutluyoruz. Sözü bağlamadan önce bu konuya katkıda bulunmak amacıyla iki kısa hikâye eklemek istiyorum. Televizyonda Sunay Akın’dan dinlemiştim; iki kıta arasında okyanusları aşan göçmen kuşların çoğu bir yere geldiğinde, havada daireler çizerek ve çığlık çığlığa suya dalıp intihar ediyorlarmış! Bilim adamlarının yaptığı araştırmada, buzulların erimesiyle su kütlelerinin yükselmesine bağlı olarak orada yer alan küçük bir adacığın sulara gömüldüğü tespit edilmiş. İşte; göç esnasında orada dinlenip güç toplayan kuşların dramını ortaya koyan ibretlik bir çevre felaketi…
Farklı ülkelerden, şanslı bir gurup insan uzay mekiğiyle havalanırken; önce şehirlerini gösteriyorlar birbirlerine ‘bak benim yaşadığım şehir burası’ diye. Dünya’dan uzaklaştıkça örnekler farklılaşır; ‘Bak orası benim ülkem, Şu göl benim ülkemde, Bakın burası benim ülkemin yer aldığı kıta’ Ve sonunda, uzayın derinliklerinde hep bir ağızdan tek cümle: “İşte orası bizim DÜNYAMIZ”
Başka Dünyamız olmadığının farkında, barış ve huzur içinde, doğaya saygılı bir toplum içinde yaşamak umuduyla, selam ve saygılar herkese…
M.Yavuz ÇOLAK